Buzlu kahvem elimde. Bahçedeyim. Seansa kadar 45dk boşluğum var. O zaman, yeniden, 45 dakika boyunca, silmeden, düzeltmeden, bilinçakışı..
Temmuz'cuk başladı.. Bu sene "deniyorum", çok deniyorum sevgili blog. Temmuz'a kucak açmayı deniyorum. Önyargılarımı, korkularımı geri plana atıp, temiz bir sayfa açmayı deniyorum..
Bu sabahı ellerimle güzelleştirmek istedim ki, Temmuz'a güzel başlayayım. İlk adımı ben atayım, barış çubuğu uzatayım.. Dur bakalım o ne yapacak...... Midem kıpırtılı, endişeli olduğum her zaman olduğu gibi.. Ama bir yanım da inanmak istiyor.. 20 sene önce gidenin yerine, tam aynı günde bir başkasının gelmesi gerçeği var önümde, görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir rastlantı. Konuşamayan şeylerin seninle konuşma yolu...
Duyuyor, görüyorum. İnanmak, belki o sonradan yavaş yavaş gelir.. Güvenmeye daha çok zaman var.
Dün analizde çok acaip bir noktada buldum kendimi. Aslında hep kendimi suçladığım bir noktada, nasıl da karşı tarafın suçlu olduğunu gördüm bir anda. Nasıl görülmediğimi, anlaşılmadığımı, kabul edilmediğimi. Tüm bu duyguları yıllardır öfke olarak dışavursam da, aslında, öfke değil kırgınlık duyduğumu.. Tek istediğim görülmek, olduğum gibi kabul edilmek, sevilmekmiş.....
Hayatın bşr çok alanında, bir çok insan ne kadar hoyrat! Ne kadar şefkatten uzak, sert, köşeli, duvarlı.. Elbette onlara sorsan, ne zorluklar yaşadılar da böyle katılaştılar. Eskiden buna inanırdım.. Hani derler ya, aslında suç yok, suçlu insanları toplum o noktaya itiyor, temelde herkes masum aslında, kader kurbanı. Buna en çok da ben inanırdım biliyorsun... Ama son zamanlarda diyorum ki, iki insanın başına aynı olaylar geliyor ve biri "başka türlü" olmayı seçiyor, diğeri "başka türlü". İşte "seçmek", insanı biricik yapan. Kaderim bu demek, cesaretsizlik! Buna buna rağmen demek, insan olmak.. Rağmen; hakikaten çok güzel bir kelime ;)
Bakalım. Deniyorum. Temmuz'a rağmen Temmuz'u sevmeyi. Hastalıklara rağmen, günü güzelleştirmeye çalışmayı. Desteksizliğe rağmen hayatıma nefes anları sokabilmeyi.
Şu da var: beni olduğum gibi kabul edememesini, ben de kabul edemedim ya yıllardır... Belki de artık beklemekten vazgeçip, benim bunu kabullenme zamanım gelmiştir..
ben de her durumda yeniden denemeye her durumda başka bir açıdan daha bakabilmeyi denemeye yakınım , neler neler oluyor hayatta herkesin başına herşey geliyor bunlar da benim başıma gelenler deyip olmuş olanı değiştiremeyeceğime güvenip elimden geleni yapmaya sağlam kalmaya odaklı durmaya çalışıyroum , hep deniyoruz
YanıtlaSil<3
SilOldugu gibi kabul edilmek cok buyuk bir beklenti degil mi hemmsirecigim? her iliskide insan biraz olsun kendini yontuyor, sessizlesiyor, karsisindakini de memnun edecek bir versiyonunu sunuyor. Insan bazen de inadina kendi olmaya devam ediyor, karsi taraf ne kadar hoslanmasa da :) o zaman da tek basina calip oynuyor gibi oluyor.
YanıtlaSilDeğil be hemşiiiireciğim. Ben yapabiliyorsam, neden çevremdeki başkaları da yapamasın? Hoş son cümlemde ben de pek yapamadığımı anladım ya, yine de bu tür "yapamamak" ile o tür "yapamamak" farklı değil mi sence?
SilYani hatalı tarafın bile hatasını neden ben üstleniyorum?
Her ilişkide değil. Bak misal benim 40 senelik en yakın arkadaşım, birkaç sonradan edinilen dost, eşim falan hep bu "asıl versiyon"umu bilirler. Olduğum gibi de kabul ederler. Arada sinirlenirler kızarlar ama beni kendi doğrularına göre değiştirmeye çalışmazlar, ki güçleri de yetmez zaten.. O zaman tek başıma çalıyor gibi hissetmiyorum da biraz orkestra şefi gibi hissediyorum hehe narsist yanım mutlu oluyor elbette.. Ama ben de onlara hır gür etsem de, ben de değişin demiyorum, yüzlerine diyorum ay daral geldi şu huyundan diye ve anlatıyorum ama değiş diye tutturmuyorum...
Geçen bir danışanım dedi ki "ben aşırı açık biriyim hiçbir sırrım yok". Aynen ben de öyleyimdir, içim dışım bir ve ortada. Hiç sakınmam. Yalan vs de bilmem beceremem. Bu huyumu kullanan varsa da zarar da görmedim hiç açık söyleyeyim... Azıcık sakın kendini diyen çok oluyor ama niye sakınmalıyım anlamıyorum ve yapmıyorum... Yani olduğum gibiyim diyebilirim :) Ama bu yazıdaki gibi bazen karşı taraf çok dominantsa, kırılıyorum işte... Bu boşa çabasına ve ikimizi de örselemesine kırılıyorum belki de... Ona harcayacağımız enerji yerine, daha güzel anlarımız olabilirdi.... Ama belki de olmayacağını, olamayacağını kabul etme zamanıdır...
Bu arada kızımın da en yakın arkadaşı böyle dominant bir tip ve kızımı çok değiştirdiği için de biraz mutsuzum bu günlerde.. Onun da yansıması belki bu hisler..... Bilmiyorum hemşirem, derin konular.... Sıkıcı bi blog oldu galiba buralar :))))
Gayet eglenceli, dusundurucu bir ortam :) sen yetiskin olarak eminim ki kontrol edebilirsin iliskini, ama cocugun bu durumda kalmasi can sıkıcı. O da cocugun ogrenme surecinin bir parcasi diyelim, su anda bunu yasadigi icin ileride bundan kacmayi bilebilecek.
SilŞimdi yaşadığı şeyin toksik olduğunu anlayabilirse....
SilHepimiz olduğumuz gibiyiz zaten; kimisi içedönük, kimisi baskın, kimisi fesat, kimisi duyarlı, kimisi hilebaz, kimisi vefalı. Yani bunların karışımı insanın içinde. İlişkilerde de sen neye önem veriyorsun, sana ne kadar hitap ediyor karşında ki diye düşünüp devam etmekte fayda var. Bariz kendini değiştiren, arttıran da görmedim. İnsana dair çok beklentim yok Ceren biliyorsundur yazılarımdan. ortak paydalarda bir araya gelip iyi vakit geçirelim, beni germesin yeter.
YanıtlaSilDiğer yazında oğlunun hastalığından bahsetmişsin, yaz aylarında çok olan bir şey bu. Hele çocuklar hava değişimi, dışarıda yenen yiyecekler, klima gibi faktörlerle çok çabuk hasta oluyor. Benim koca kız bile geçen hafta hastalandı, devamlı kusma, ishal, mide bulantısı. Kızım dedim neyi yanlış yaptın, terli terli buzlu mu içtin, klimanın dibinde mi oturdun. gerçekten de crop giymiş, elinde buzlu içecek kafede klimanın dibinde oturduk, ne iyi geldi o soğuk hava diyor dışarısı yanarken. valla klima olayından çok korkarım, dikkat etmek gerek
Kendini çok iyi gizleyenler var Buketçim, çok ikiyüzlü insanlar var.... Maalesef.. Ben kendim öyle olmadığım için bunları çok hızlı fark edemiyorum ama fark eder etmez güzelce hayatımdan çıkartıyorum en azından bunu öğrendim. Onu yapamayan ve yıllarca sürünenler de var :(
SilGeçmiş olsun, çocuk o da yahu :) Bizim gözümüzde daha çocuk pelin.....
Hoyratlığın Allahını 18 yıllık evliliğimde bizzat gördüm, tecrübe ettim... İnsan bir yerden sonra kanıksıyor. O sarmalın içinde -ne acı ki- alışıyor da maalesef. Aynen söylediğin gibi "ama o da ne biçim, ne zor bi çocukluktan getirmiş travmalarını" dedim durdum.
YanıtlaSilKendi kendime söz verdim boşandığımda, ne zaman bi hoyratlık, kabalık var, ben orda yokum. Bu arkadaşlık olur, sevgililik olur, komşuluk, akrabalık olur. Hepsi dahil.
Senin yukarıda anlattığın gibi açık ve düz iletişimden yanayım. Hep böyleydim, olduğum gibi ama yetmedi bak, karşılık bulmadığı gibi cezalandırdı kendince birileri..
Şimdilerde kızıma tavsiyem, "Birinde travma gördün mü uzaklaş, iyileşsin, düzelsin öyle gelsin. Sen psikolog musun ki iyileştiresin ayol, önce kendin, sen huzurlu olacaksın ki, huzur veresin!"
Blog sıkıcı değil, çok tatlı, sen böylece devam. Sen kendini geliştirdikçe, aydıkça böyle bi takım durumlara, bize de fayda hem :)
Öperim..
:) Şefkatle sarıldım o zaman
SilGörülmek istemek ne kadar önemli ve ne kadar haklı bir talep. Geçenlerde Doğan Cüceloğlu'nun bir videosunu (https://youtube.com/shorts/P9Q3Cc-g46M?si=tKEGqKf7dRzfXbPu) izledim. Orada aydım ben de, bendeki bu kızgınlığın aslında kırgınlık olduğunu. "Aydın da ne oldu" deme, o kadar hızlı ilerleyemiyorum hocam :)
YanıtlaSilÖfke ikinci derece bir duygudur derim ya hep.... Onu kaldırıp altına bakmak da büyük cesaret istiyor. Ama bir defa görünce altındakini, artık korkmuyorsun..
Sil